19 Şubat 2012 Pazar

Yazmak Bana Göre mi?

Tamam anladım sonunda. Bu blog işi bana göre değilmiş. Neden mi? Her gün her hafta neyse işte her zaman yazmak zorunda hissedince insan kendini bu sefer de yazmak istemiyor. Aynı benim şu durumda olduğum gibi. Ne zamanki kendimi kötü hissettim, depresyona giriyorum yavaş yavaş, hah dedim zamanı geldi. Hadi canım sen biraz yaz da kendini rahatlat. Neyse böyle işte. İnsanın yazdıklarını başkalarıyla paylaşma düşüncesi her ne kadar basit gibi gelse de aslında çok zor. Zaten hep yazıyorum. İşte, evde, her yerde. Yazmak olmuş tüm hayatım. Habire insanlara bişiler anlatmak zorunda hissediyorum ya da bişiler yapmak zorundayım. Bişiler ispatlamak zorundayım. İçimde kocaman bir boşluk var adını koyamadığım. Dolduramadım hala. Evlendim gene olmadı. Bir şeyler eksik ama nedir? Ne yapmak için geldik ki biz buraya? Amacımız ne? Gerçekten neden burdayız? Salak salak çalışmak için mi? Gündüz gece ibadet etmek için mi? Neden?

7 Ekim 2011 Cuma

İşte Geldim Burdayım...

Şükür kavuşturana...Uzun uzun uzun zamandır yazamadım biliyorum. Ama inanın mazeretlerim gerçekten kabul edilebilir cinsten. İstemediğimden ya da sıkıldığımdan değil. Tamamen "kabul edilebilir" mazeretler benimkiler. Şaka maka tam 1 ay olmuş yazmayalı. Ancak kendime geldim yazabildim. Maalesef uzun zamandır ailem hastalıklardan müzdarip. Ben de en son yataklara düşünce artık dedimki bir uğursuzluktur başımızda dolaşan. Nazar mı var, kurşun mu döktürelim, kem gözlere şiiiş diyip dilimizi ısırıp totomuzu mu kaşıyalım, bilemedim. Herneyse, öyle ya da böyle ayaktayım yıkılmadım burdayım ve yeniden "oley" yazabiliyorum.

Bu bir aylık dönemde "sıkılmaya" devam ettim. Hatta inanır mısınız daha da sıkıldım darlandım. İş aramalarıma hız verdim, yeni yeni başvurular yaptım, beklemedeyim. Zira beklemekten sıkıldım ama olsun en azından uğraşıyorum değil mi? En son hastanelik olmadan 1 gün önce işyerinde o kadar sinirlendimki, akşamına soluğu acilde aldık. Ölüyorum zannettim. Neyseki daha çekilecek ve çektirecek dertlerim varmış. Sonrasında 1 hafta işe gidemedim. Zannetmeyinki bu 1 haftada kafamı toparladım neler yapacağıma karar verdim falan filan, yok öyle bir şey. Sadece iyileşmeye çalıştım. Uzakta kalmanın keyfini çıkartamadım zira resmen "canımla" uğraştım. Ama iyi olduğum anlarda bol bol düşündüm ve dedimki bu kadar sinirli olup hiç bir şeyden memnun olmamamın nedenlerinden bir tanesi de kendimi özel yaptığım hiç bir şey olmaması. Ne bir hobi ne bir yetenek ne de başka bir şey. Bloğu saymıyorum. Bunun dışında neye yeteneğim var benim, ne yaparken çok mutlu oluyorum, dünyaları unutuyorum dedim düşündüm düşündüm....Bulamadım ve gene daraldım, yau bu kadar mı basitim ben yok mu bir şey?? Düşünmeye devam ediyorum. Bulunca size de haber veririm merak etmeyin ya da etmeyin bilemedim...

8 Eylül 2011 Perşembe

Yeter Artık Yeteeeer!

Birazdan nirvanaya ulaşacağım sanırım. O kadar daraldım, sıkıldım ki...Bu ne ya iş iş iş iş??? Neden bu kadar kendimi paralıyorum onu da bilmiyorumki. Hele de en çok sinir olduğum ne biliyor musunuz? Deli gibi çalışıp iş yetiştirmeye çalışırken başka insanların geviş getirmesi! Sonrada bana diyorlarki neden asabisin? Neden gerginsin? Neden acaba??? Sürekli adımı duymaktan sıkıldım, başı sıkışan benim yanımda alıyor soluğu!Ya bi düşün yakamdan beni rahat bırakın ya!

Habire çıt çıt çıt!!! Klavyenin tuşları ile parmakların yapıştı artık. Neden işi iş yerinde bırakamıyorum? Eve geliyorum kafamda hala iş, bu nasıl olacak, şunu nasıl halledeyim, yarın sabahtan şunları halledersen öğlene de bunu yaparsam falan filan derken yorgun argın uykuya dalıyorum. Sonra gece kabuslarla boğuşuyorum.

Bak yazarken bile gerildim zaten kaç gündür buraya yazı da yazamadım, kafamı kaldı yazacak?

Şu kısacık hayatta değer mi bu kadar kendini parçalamaya diyerekten de bu yazımı sonlandırmak istiyorum.

3 Eylül 2011 Cumartesi

Haftasonu Yapılacak Güzel Bir Şey...

Tabiiki dizi izlemek. Sabahtan akşama kadar durmadan sürekli sürekli dizi izlemek. Bundan daha keyifli bir şey olabilir mi? Hayır asosyal değilim :) Sadece evde yalnız oturmaktan yalnız kalmaktan hoşlanıyorum o kadar. Ne mi izliyorum? Polisiye - gerilim - cinayet - bilimkurgu olan her dizi benim için bulunmaz bir nimet.

Benim Top 5'im

1. Fringe
2. Haven
3. Falling Skies
4. Criminal Minds
5. V

Sadece yabancı diziler konusunda engin bilgi ve deneyime sahibim. Türk dizilerini küçümsediğim falan yok, bazen de izlerim ama sevdiğim tarzda olan dizilerin hepsi yabancı.

İşte bugün de dizimanyak bir gündü. Sabah oturdum bıraktığımda saat 5 falandı. Bazı insanlar evde oturduklarında sıkılırlar dışarı atarlar kendilerini. Ben de çıkarım dolaşırım gezerim ama bunun yanında evde vakit geçirmeyi de çok severim. Yalnız kalmayı sevmek kötü bir şey değil sanırım? Ben de böyle mutluyum napayım...

2 Eylül 2011 Cuma

Pazartesi Sendromu...

Gerçekten sıkıldım... Şimdiden darlandım. Niye mi? Pazartesi iş var çünkü. Gene aynı geyikler aynı saçmalıklar bitmek tükenmek bilmeyen sorunlar. Sürekli benden çözüm isteyen ama destek olmaya gelince arazi olan müdürüm...Bazen seslerine bile tahammül edemediğim iş arkadaşlarım...İçim sıkıldı. Bakma aslında işimi seviyorum. Dikkat edersen "işimi" diyorum. Yani yaptığım uzmanı olmaya çalıştığım işimi. Ama işimi seviyor olmam iş arkadaşlarımı ya da ortamımı sevmemi gerektirmiyor. Bırak o zaman git başka yerde çalış?? Eh kimse bana başka yerlerin daha iyi olduğunun garantisini vermiyor, tabii kimse de kollarını açmış beni işe almak için beklemiyor.

İnanın denedim. Bir ara gerçekten işe gitmek benim için ölümdü. Her sabah ayaklarım geri geri servise biniyordum. Akşam olsun diye dakika sayıyordum. Böyle bir kaç ay geçti. Her gün kendimi telkin ediyordum sabır sabır sabır. Sürekli şikayet ediyorum kendi kendime, sürekli başkalarının yaptıklarına kulp buluyorum, sürekli içime atıyorum falan filan. Sonra bir gün dedim ki, yeter artık. Kendimden sıkıldım, iğrendim bu ne ya!!! Madem bu kadar mutsuzsun istifa et! Bas git! Giderken de içindekilerin hepsini kus! Oh sen sağ ben selamet! Alacak verecek kalmasın. Ama sonra olmadı tabi istifa edemeyeceğime göre diğer seçeneği "seçmeye" karar verdim. Düzeni bozamıyorsan, Ortama ayak uyduracaksın! Lakin uydum. Ama kendimce uydum tabi. Biraz ben ödün verdim biraz onları zorladım. Neyse sonunda iyi kötü bir ortalarda bir yerlerde buluştuk. Bakma hala her şey mükemmel değil, zaten öyle olmasını da beklemiyorum. Ama en azından mutlu olduğum tek nokta çabalamış olmam. Belki sana geyik gelecek, yok inandım başardım kendime güvendim falan filan muhabbetleri. Ama şöyle söyleyeyim sana, ben biraz kendi halinde takılan biriyim. Yani kimsenin ne dediğini, ne yaptığını çok umursamam özel hayatımda. Kolay kolay sinirlenmem de. Boşveeer derim. Bazen bu huyumu sevsemde iş insanın kendi hakkını aramasına gelince biraz cazgır olmak gerekiyor, sessiz kalmamak lazım. İşte ben de bunu yaptım benim için güzel bir şey..

1 Eylül 2011 Perşembe

Daraldım, sıkıldım, yeter artık, herkes, her şey aynı, hiç bir değişiklik yok, bunaldım, bu ne yaa!!! diyorsan; her gün ama her gün yaptıkların monoton gelmeye başladıysa, uzun zamandır aklında farklı bir şeyler yapmak vardı ama bir türlü cesaretimi toplayamadım diyorsan doğru yerdesin!

Ben de senin gibiydim. Her gün iş-ev arasında tıkılıp kalmış, insanlardan aynı geyiklerden bunalmıştım. İçimdeki yazma canavarına yıllardır karşı koymaya çalışmıştım. Artık dayanacak sabrım kalmamıştı. Şimdi burdayım. İnsanlara ulaşmanın en kolay yolunu seçtim. Yazdıklarımı kimseye beğendirmek zorunda kalmadan, kim olduğum, ne iş yaptığıma, kaç dil bildiğime, hangi okulları bitirdiğime, ayda kaç para kazandığıma bakılmadan sadece yazıyorum ve belki de kimbilir günün birinde insanlar da beni okumaya başlar?

Sana illaki beni oku demeyeceğim, ama denemekte fayda var! İstediğin gibi yorum yaz, eleştir, öv, öneride bulun ama yeterki sessiz kalma. Sana felsefe yapmayacağım, hayatın anlamı şudur budur geyiklerine de sarmayacağım, bugün ne giydim ne gördüm, ne yedim, içtim gibi konulara da girmeyeceğim. Sadece yazıyorum.

Ohh be ne kadar güzelmiş yazmak!!